Ceset Hâkim İse, Ruh Mahkûmdur…

Mehmet AKMEŞE / İlahiyatçı Yazar
hidayetnuru@gmail.com
Gün geçtikçe maddi şeylere olan ihtiyaç ve merak atmakta, dolayısıyla manevi olan ihtiyaçlar ise unutulmakta veya unutturulmaktadır. Yapılan bir biri ardınca çalışmalar hep insanı maddi yönüyle ele almakta ve insanın maddeden ibaret olduğu düşüncesi bilinçli; ya da bilinçsiz olarak empoze edilmektedir. İnsanın yaratılışındaki harikalıkların sadece cesetle sınırlı olduğunu insanlara yutturmak için uyuşturucu mahiyetinde birçok şey icat edilmekte. Bunun en açık örnekleri tv, gazete, internet vs gibi araçlar olsa gerek. Maddenin esas alındığı bir dünya karşısında, maneviyatın gerilemesi ile artan ruhi bunalımlar karşısında acizliğini itiraf etmese de insanlık, artan intihar vakaları, seri cinayetler ve daha birçok toplumsal sıkıntılar bunu gözler önüne sermektedir.
İnsan maddi olarak çok mükemmel yaratılmıştır. Maddi hayatının devamı için her şey onda en güzel bir şekilde yerleştirilmiştir. Maddi cesedinin ise devamı için birçok nimetler izhar edilmiş ve onun istifadesine sunulmuştur. Mükemmel bir anatomiye sahip böylesi bir insanın, bir takım olmaz ise olmaz denilecek hayati önem arz eden ihtiyaçları vardır. Ekmek, su, hava, oksijen vs. Eğer bunlar gerekli olduğu zamanda vücuda girmez ise, maddi ceset yaşayamaz. Onun için maddi gereksinimlerini kolayca tedarik edebilmek adına birçok gelişmeler ve ilerlemeler kaydedilmektedir. Amaç insanın hayatının devamını sağlayabilmek. Bunun yanında hayati önem arz etmeyen birçok lüks olarak sayılan zevkler icat edilerek, insanı en yüksek seviyede mutlu etmek amaçlanmaktadır. Bunlar yapılırken insan sadece maddi yönüyle masaya yatırılmakta ve maddi olarak onu nasıl memnun edebilirim diye düşünülmektedir. Halbuki insanın manevi yönü maddi yönünden daha mükemmeldir. Maddi cesedine takılan cihazlardan daha güzel cihazlar manevi cesedine yerleştirilmiştir. Ve bu cihazlar ise maddi cesetteki cihazlar gibi madde ile kayıt altına alınmış değildir. Ceset bütün ihtişamıyla yerde iken, ruh kâh ayda, kâh güneşte, kâh yıldızlarda gezebilecek mahiyettedir. Böylesi muhteşem bir ruh yapısına sahip insan, kendi mahiyetinden haberi yoktur. Adeta ruh maddi cesede saplanıp kalmıştır. Maddi şeyler ile tatmin olmayan ruh, cesedin esareti altında ezilip giderken beşerin bulduğu çare onu daha çok ezmiş ve onu karanlık girdaplara itmiştir. Ruhun ekmeksiz, susuz, oksijensiz kaldığı bir ortamda, maddi cesedin önüne serilen bin bir çeşit tatlılılar ve yemekler ona nasıl bir lezzet verebilir. Zira asıl olan ruhtur. Ruh aç ise maddi ceset tok olsa bile neye yarar. Ruhun zevk ve lezzet aldığı şeyler maddi şeylerde yoktur. Cenab-ı Hak ‘’ Bilesiniz ki, kalbler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur.’’(1) Buyurarak kalbin, ruhun ihtiyacının manevi olduğunu açıkça belirtmiştir. Beddüzzaman Said Nursi (Rad) :’’ Binaenaleyh, ruh, ceset kafesinden çıkarsa necat bulur’’ (2) ifadeleriyle ruhun kurtuluşunun ancak maddi cesetten sıyrılmakla mümkün olacağını veciz bir şekilde ifade etmiştir. Ancak bizler bu maddi cesetten sıyrılmak yerine her geçen gün maddi cesede biraz daha mahkûm olmaktayız. Hissiyatları yanlış kullanmanın neticesi olarak şehvetin, beşeri aşkların, maddi hazların kölesi olarak maddeye mahkûm olunmuş bulunmaktayız. Aslında insanlar ilk çağdakinden daha kötü bir vaziyettedir. Mağara hayatı en kötü haliyle devam etmektedir. Sinemalar, kafeler, stadyumlar, arenalar dünün mağara hayatından daha karanlık bir hale bürünmüştür. Peki, saadet nerdedir? "Hakikî zevk, elemsiz lezzet, kedersiz sevinç yalnız imanda ve iman hakikatleri dairesindedir;"(3) o zaman lezzeti ve saadeti bu dairede aramalıyız. Hasan Basri (Rad) hazretleri bu hakikati ne veciz ifade etmiştir:
‘’Manevi Lezzeti Üç Şeyde Arayın: Namazda, Zikirde Ve Kur'an Okumakta. Bulursanız Ne Alâ! Bulamazsanız Kalbiniz Hasta Demektir!’’ Hakikat böyle olduğu halde bunu görmemezlikten gelmek sadece cehaletin bir neticesi olsa gerek. İnsanlığın gelmiş olduğu nokta bunun en güzel kanıtıdır. Etik olmayan birçok ahlak dışı olaylar bu iddiamıza delil olarak yetmektedir.
Evet, cesedin esaretinden kurtulan bir ruh, artık maddi olarak kayıt altına alınamaz. Böylesi bir ruh hali ise manevi zevklere erişmenin kapısını bizlere açmaktadır. Birçok Allah dostu maddi noktada mutlak bir fakirlik içinde bulunduğu halde, manevi zenginliği ile padişahları kendilerine hayran bırakmışlardır. Zira maddi olanı istemeyen ve madde ile tatmin edilmeyen bir ruh yapısına sahip olan insanın, madde den sıyrıldığı nisbette manevi zevklere ve lezzetlere ulaşabileceği yapılan araştırmalar ile de kanıtlanmıştır. Maddeye saplanıp bağlanmak yerine maddi kayıtlardan kurtulup, manevi âlemlere kanat açmak ve mana âlemlerinde seyran etmek ruhun tek arzusudur. Zira böylesi bir hal bizi adım adım hakka ve hakikate yaklaştırmakta, zulmetin perdesini yırtıp, güneş gibi ruhun üşüyen yanlarını ısıtarak hazzın doruğuna çıkarmaktadır.
Sonuç olarak maddiyattan sıyrılıp manevi âlemlere geçebilmek adına çalışmalıyız. Ruhun ihtiyaçlarını görüp tedarik etmek için uğraşmalıyız. O zaman her şey daha güzel olacak ve netice itibariyle saadeti hem bu dünyada, hem de ahirette bulmuş olacağız.
1-Rad Suresi- 28
2- Risale-i Nur-İşarat’ül İ’caz-229
3-Risale-i Nur On birinci Şua -188
kaynak:http://www.dinihaber.org/ceset-hakim-ise-ruh-mahkumdur-5082yy.htm