
Allah bes, gerisi heves…
İnsan yaratılış gereği çok latiftir. Ve o latif yaratılışın mahiyetinde çok kıymetli hissiyatlar derc edilmiştir. İnsana bu hissiyatların verilmesinin sebebi, rabbini, seyidini, yoktan var eden sahibini tanıyıp hadsiz bir itikat ile marifetullah basamaklarında çıkıp, terakki ede ede ‘’Muhakkak ki, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.’’ (1) ayetinin muhatabı olup insaniyete layık olan mevkiye ulaşıp, cenab-ı hak katında liyakat kesbetmesi içindir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı talep ve hâkezâ şedit hissiyatlar, umur-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir.
O hissiyatı şiddetli bir surette fâni umur-u dünyeviyeye tevcih etmek, fâni ve kırılacak şişelere bâki elmas fiyatlarını vermek demektir. (2)
· Yaradılış gereği maddi ve manevi hadsiz bir letafet içinde bulunan insan , hissiyatlarını kötü yolda kullanırsa ‘’Sonra onu , aşağıların aşağısına(esfele sâfilîne) indirdik.’’(3) Ayetinin ifadesine masaddak olup insaniyet mertebesinden sukut edip , kendi hakkında maddi – manevi ve dünyevi-uhrevi büyük bir hasarete sebebiyet vermiş olur.‘’ Çünkü beş on senelik gençliğin gayr-ı meşru zevki için, dünyada çok seneler gam ve keder ve berzahta azap ve zarar ve âhirette Cehennem ve sakar belâsını çeken adam, en acınacak bir halde olduğu halde, (4)
sırrıyla, hiç acınmaya müstehak olamaz. Çünkü zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir.’’(5) Özellikle bu zamanda başta kendi nefsimden başlamak üzeri zaman zaman bu hatalara düşüyoruz. Tertemiz bir fıtrat üzere yaratılan mahiyetimizi kendi kesbimizle, en sefil bir hale getirebiliyoruz. Onun içindir ki mutlu olamıyoruz. Hep peşinden sürüne sürüne gittiğimiz, uğruna canımızı bile verdiğimiz saadeti bir an olsun bulamıyoruz. Evlerimiz matem yerini aratmıyor bazen, eşler arasında su-i zan (kötü düşünce) nefret ve kin, kardeşler arasında dargınlık… Sebepsiz mi? Sebepsiz hiç bir şeyin olmadığını çok iyi biliyoruz oysa, ama… Her şey varken neden, bir şey yok acaba? Neden? Böyle akli bir muhakeme neticesinde halen cevabımız çünkü ile başlayıp “arabam yok, evim yok fakirim, işsizim” gibi anlamsız cümleler ile bitiyorsa… Soruyorum Allah Resulü (sav)’in neyi vardı? Yattığında yüzünde izlerini bırakan hurma dallarından yapılmış bir hasırı mı var, diyeceksin; yada günlerce evinde aş pişmeyen tencereleri mi? Neyi vardı Allah Resulü (sav)’in ki onun evine haneyi saadet, asrına asrı saadet diyorlardı; çünkü bu doğruydu herkeste bir saadet vardı. Dünya namına bizim için olmaz ise olmaz dediklerimizden bütünü onun hayatında yok iken; şimdi maddiyat ile kıyasladığımızda bizim hayatımızda olması gereken tek bir şeyin bu gün ne gönlümüzde, ne evimizde, ne dışarıda olmaması ne iledir. Evet, cevap çok nettir: Kirlenmekle kalmayıp, kirli gönüller ile daha ziyade kirlenen bir gönül nasıl mutlu olabilir ki? Bu gün gönlümüzü nerede ve neyle kirletiyoruz, bunun farkında mıyız? Tv karşısında, sanal âlemde, işte, okulda, caddede… Kısacası her fırsat bulduğumuzda kirlenmeye çalışıyoruz. Çünkü nefis, şeytan diyor; “Kirlenince mutlu olacaksın!” ve diyor ki ‘’KİRLENMEK GÜZELDİR’’ . Evet, kirleniyoruz, kirletiyoruz, onun için yaşayamıyoruz saadeti ki; bu gün 9 yaşındaki bir çocuk bile ben depresyondayım diye hastanelik olabiliyor. Kendimden başlamak üzeri nefis ve şeytanın kamufle ettiği birçok tuzağa düşüyoruz. Tavizler vere vere en sonunda sonu gelmeyen arzuların istibdadı altında eriyip gidebiliyoruz. Oysa erkek olsun kadın olsun hiç fark etmez insan edeple ve hayâ içerisinde kulluk bilinci altında rabbinin rızası dairesinde hareket ile mutlu olabilir. En büyük varlık budur bu ise para istemez Allah dostu ‘’İmâm-ı Gazâli’’ ne güzel söylemiş: "Bir kadın edepten daha güzel elbise giyinmemiştir. Bir erkek de edepten daha güzel bir servet edinmemiştir...'' İşte bunlar olunca her şey bir biri ardınca gelir yeter ki bunlar olsun. Nasıl ki temelsiz ev olmaz ise, bunlar olmadan da saadet olmaz. Ama nefis, şeytan kılıf arıyor; gençsin, bundan ne olacak ki, önemli olan insanın içi gibi bahaneler ile insanı uyutuyor; ancak uykudan uyanınca kelimeler ile anlatılmayacak ızdıraplar başlıyor. Bakıyorsun genç bir kız veya erkek, Allah (c.c)’ın rızası olmayan bir halet içerisinde şeytanın uydurmuş olduğu bir kılıf ile şer’an helal olmayan birçok şeyi yapıyor. Müslüman bir insan bunlardan yılandan, akrepten kaçtığı gibi kaçması gerektiği halde o zehre talip oluyor. Bakıyorsun örtünmüş ama çıplak gezse o kadar belli olmayacak halde, erkek ama erkek olduğuna şahit gerekecek bir halde, nedir ne arıyorsunuz neden böylesiniz, ya da böyleyiz…
· Kirleniyoruz, günahlar ile kirlenmiş bir gönül nasıl temiz bir saadeti bulabilir ki? Oysa her şey insan için imtihandır, bazen olur aç olursun, bazen hasta, bazen sınavı kazanamazsın, bazen bekâr kalırsın kimse kapını çalmaz. Peki, ne yapmak lazım hastalıktan feryat, kazanamayınca isyan, bir eş bulamayınca hemen açılıp saçılıp sokaklara dökülmek gibi ahmakane bir halete mi bürüneceğiz. "Asla sahip olmadığın şeyler için üzülme. Kısmetinde varsa, onlar seni bulur zamanı gelince." Hz. Ali (r.a)’nin dediği gibi eğer kısmetinde varsa o seni bulur, sen ondan kaçsan bile; ama kısmetinde yoksa ne yapsan da boş. Eğer gönlü temiz tutarsa temiz bir gönül bulur insanı, hiç meraka bile değmez bu şeyler ‘’Kişi sevdiği ile beraberdir.’’ hadis-i şerifini konumuza temas eden veçhiyle düşündüğümüzde temiz saf bir gönül, kendi gibi saf temiz bir gönülle beraber olur; yoksa gönlü temiz tutmayıp kirletirsek, kirli bir gönülle daha çok kirleniriz. Bunu sadece evlilik noktasında değil her şey için düşünülebilir; ama bizim gündemimizde daha çok bu gibi konular olduğundan bu konuya temas etmek istedim. Said Nursî hazretleri (ra) kadınlara şöyle der: ‘’Tam muvafık ve dindar ve ahlâklı bir zevc bulmadan, kendilerini açık saçıklıkla satmasınlar. Eğer bulunmadı; Nurun bir kısım fedakâr şakirtleri gibi mücerret kalıp tâ ona lâyık ve ebedî bir arkadaş olacak ve terbiye-i İslâmiyeyi almış vicdanlı bir müşteri ona çıksın. Ve saadet-i ebediyesi, muvakkat bir keyf-i dünyevî için bozulmasın. Ve medeniyetin seyyiatı içinde boğulmasın.’’ Sadece kadınlar noktasında değil erkekler içinde durum böyledir. Onun için dünya ve ahret saadeti ancak İslam dairesindedir. Kirlenmek, kirletmek Müslüman bir kimseye yakışmaz. Kirlenmemek için gözümüzü, dilimizi, aklımızı ve ruhumuzu haramdan uzak tutmalıyız. Her şey imtihandır, sabretmeliyiz. Zira bizi yaradan bizi bizden daha iyi bilir. Hz.muhammed Mustafa (sav)’e dediği gibi aslında onun zatından bize de bir mesajdır. O bizi terk etmedi, hiçbir zaman bizi unutmadı; bütün kusurdan beri olan Allah (c.c)’tan kirlenerek uzaklaşıyoruz. Kusur hata olabilir ama en büyük kusur kendimizi kusursuz bilmemizdir. Tevbe kapısı açıktır, rahmetinden umarak af dileyip hatamızdan dönmeliyiz. UNUTMAYALIM NEFSİN KÖTÜ ARZULARINI TERK EDİP O YOLDAN DÖNDÜĞÜMÜZ ZAMAN ALLAH VE RESÜLÜ (SAV)’NÜN BİZE KUCAK AÇTIĞINI GÖRECEĞİZ. Saadet orda, mutluluk orda, her şey orda.
Cenâb-ı Hak bizi ve sizi bu zamanın cazibedar fitnesinden kurtarsın ve muhafaza eylesin. Âmin.
1-KUR'AN: Tiyn Suresi; Sure 95, Ayet 4
2-Risale-i Nur(Said nursi rad)
3-KUR'AN: Tiyn Suresi; Sure 95, Ayet 4
4-Şer'î bir kaidedir. "Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez."
5-Risale-i Nur(Said nursi ra)